25 Ekim 2015 Pazar

Teknoloji Stajı '15

     Autocad 2015 Essential Training

     Teknoloji stajıma bu sene boyunca sıkça kullanacağımızı duyduğum Autocad ile başladım. Bildiğim tek program olan Rhino ile hiç benzemeyen arayüzü nedeniyle sıkıntılar yaşasam da komutların bilindik olması öğrenme sürecimi kolaylaştırdı. Line, array, offset, ,hatch, join, dimension gibi komutların işlevlerini ve sistemlerini biliyordum. Bu komutları Rhino'da sıkça kullanmıştık fakat bunları üç boyutlu uzayda gerçekleştirdiğimiz için Autocad'deki kullanım alanı olan iki boyutlu hali daha uygulanabilir geldi. Genel olarak basit komutlar ile serbest çizimler dışında bilgisayar ortamında ilk kez mimari çizim yaptım. Bir kat planı çizerek açıklıkların, uzunlukların ve diğer teknik elemanların gösterimlerini öğrenmiş oldum. 

















                          
















    SketchUp 2015 Essential Training  

     Rhino ve Autocad'in teknik özelliklerinden sonra daha çok görsellik üzerine kurulu ve çok daha basit bir kullanıcı dostu arayüzü olan Sketchup'la tanıştım. Bu programda üçüncü boyutun tek bir itme veya çekme hareketi ile sağlanabiliyor olması programın en güzel özelliklerinden biriydi. Sağ , sol, aşağı/yukarı akslarının renkler ile kodlanması ve toolbardaki komutların erişilebilirliği ayrıca takdir ettiğim özelliklerdendi.
    SketchUp Essential Training'de genel olarak şekiller oluşturmayı, onları istediğin konuma ve açıya getirmeyi, renk ve doku vermeyi, istediğim bakış açısından animasyonlar yaratmayı öğrendim.




    Renklendirme, doku verme ve animasyonlar üretilen tasarımın sunumu sırasında tasarımcının en kolay şekilde anlaşılmasını sağlayan unsurlar. Bu programda istenilen her doku bir yüzeye aktarılabiliyor. 


 

  

   

SketchUp for Architecture: Fundamentals

     SketchUp for Architecture , SketchUp'ta öğrendiğim temel komutlar ve program bilgilerini mimari bilgiler ile birleştirerek kullanmaya yönelik bir eğitimdi. Bu sırada SketchUp öğrenmenin yanı sıra bir evin iç düzeni (döşemeler, açıklıklar, merdivenler vs.) hakkında bilgi sahibi oldum. 
     
      Kat planını inceledikten sonra oradaki bilgileri kullanarak planı üçüncü boyuta taşıdım. Belirtilen yerlerde açıklıklar yaratarak kapı pencere gibi sistemleri yerleştirdim. Bu sırada bu açıklıkların işleyiş sistemlerini öğrendim . 




   SketchUp egzersizlerinden biri de yerleşim planı ve bina ilişkisi ile ilgiliydi. Burada yapılacak binanın çevresi ile bağlantısını incelemek için Google Earth ile birlikte SketchUp
kullandım. 



    Egzersizlerden en zorlayıcısı benim için dönen merdivenin oluşturulmasıydı. Sıradan düz merdivenin kat aralığı ve basamak sayısı hesabı en azından anlaşılabilirken dönüş kısmının araya girmesi benim için bu egzersizi teknoloji stajının en zor kısmı     haline getirdi. Fakat bu sırada merdiven boyutlarının evrensel standartları dahil birçok genel bilgi edindim.


Photoshop CS6 Essential Training

    Photoshop programını 'pafta yapmalık kadar' bildiğimden aslında bu program ile neler yapabileceğimi görmek benim açımdan güzel oldu. Fotoğrafların renkleri ile oynamayı hem etik hem de görsel açıdan tatsız buluyorum fakat bir kolaj çalışmasını dijital ortamda yapabilmenin en kolay yolu da Photoshop.
    Bu programın çalışmasında sıradan 'kes-yapıştır'ların yanı sıra fotoğrafın istenilen her şekle sokulabileceğini öğrendim. Adobe'un kullanıcı dostu arayüzü sayesinde Illustrator'da rahat edeceğimi düşünerek Photoshop eğitimini tamamladım.



Illustrator CS6 Essential Training

    Illustrator programını vektörel olmasının verdiği kusursuzluktan dolayı çok sevmeme ve merak etmeme rağmen bir türlü fırsat bulup inceleyememiştim. Photoshop eğitimini tamamladıktan sonra izlediğim videonun büyük bir kısmını aslında görmüş olduklarımı tekrar görerek geçirdim fakat videoyu sadece izlemektense aynı zamanda pratiklerini de yaptığım için bu bir alışkanlık kazanmama neden oldu. Illustrator görselleri birleştirmek için tercih edeceğim ilk program olmasa da logo üretmek gibi grafik tasarıma yönelik ürünlerde kullanacağım ilk program olacak.



SketchUp Rendering Using V-Ray

     SketchUp Rendering, modellenen tasarımların gerçek hayatta nasıl görüneceğine dair bize önizleme şansı taşıyan bir program. SketchUp animasyonları ve renderları birleştiğinde günümüzde tasarlanmış bir oyunun görüntüsü kadar gerçekçi görüntüler elde edebiliyoruz. SketchUp Rendering dersinde ilk önce yaratılan şekillerin gölge durumlarını incelemeyi öğrendim. Örneğin; istenilen ışık animasyonu ile model halindeki evin hangi saatlerde nerelerinden ışık alacağını görebilir durumda oluyoruz. SAğladığı bu üretmeden öngörme rahatlığı nedeniyle SkethUp'ın V-ray rendering dersini çok yararlı buldum.





Gezi Stajı '15

   Gezi stajım için sanat, şehir planlaması ve mimari açısından çok gelişmiş olduğunu düşündüğüm İspanya'yı seçtim. İspanya'nın iki büyük şehri Barcelona ve Madrid'e daha önceden yaptığım ziyaretler, bu gezimin turistik hayranlık kısmını bir kenara koyup şehirlere daha eleştirel bir gözle bakarak gerçek yapılarını anlamama yardımcı oldu. İspanya'nın savaşlarla, dolayısıyla farklı milletlerle dolu karışık geçmişi günümüze kayda değer biçimde zengin bir kültür olarak geri dönmüş. Bu etkiyi İspanya'nın her yerinde görebiliyoruz. Bu kültürel zıtlık, Endülüs etkisi ile oryantalist izler taşıyan binaların içinde batı sanatının en ileri örneklerini görebildiğimiz sergiler ya da Afrika yemek kültürünün iş çıkışı barlar ve publarda günlük hayata geçmesi gibi hayatın her alanında karşımıza çıkıyor.

Barselona

    Benim için Barselona, modernizmin en güçlü eserlerinden biri,  dünyanın en ilgi çekici kentlerinden biridir. 1900'lerden kalma ızgara planlı modern kısmı ve temelleri M.Ö 3. yy'a kadar uzanan tarihi kısmı bir bütün olarak zıtlıkların ve düzenin en net görüldüğü yerlerden olan Barselona, birkaç günlüğüne gidildiğinde ancak yüzeysel bir fikre sahip olunabilecek, kültürünün keşfedilmesi için uzunca zaman geçirilmesi gereken bir yer. 
   
    Bu gezide Barselona'yı incelerken her şeye minimalist bir bakış açısıyla yaklaştım. Böylece tüm büyük şehirlerde olan kaotik ortamı saf dışı bırakarak sadece incelediğim şey üzerinde yoğunlaşabiliyordum. Bu sebeple çektiğim fotoğraflarda da minimalist yaklaşım izini gösteriyor. Bu yöntemle ele aldığım ögeleri bireysel olarak incelerken, büyük resme bakıp oradaki yerini anlayabiliyoruz.

1. Gün 05.07.15

    Gezim Barselona limanına ve aslında tüm şehir merkezine yukarıdan bakan Monjuïc Park'ta başladı. Buradan şehrin ikonik yapılarından La Sagrada Familia Kilisesi'ni , diagrid yapısıyla dikkat çeken Agbar Tower'ı görebiliyoruz. Şehri gezmeye başlamadan önce kısa bir özet halinde fikir almak için heyecan verici bir yer.



La Sagrada Familia  

     La Sagrada Familia Barselona denilince akla ilk gelen şey olduğu için şehri gezmeye buradan başlamanın doğru olacağını düşündüm. Yapımına 1882 yılında halkın yardımları ile başlanan bazilikanın yapımı günümüzde hala devam etmekte. Gaudi'nin anlaşılması zor mimari tarzı ve halkın sembolik yardımı buna neden olan sebepler arasında.




          Yapının dış yüzeyi yıllar içinde geçirdiği değişimi açıkça gözler önüne seriyor. Dokudaki renk değişimi kadar kolay seçilebilir farkının yanı sıra yapının tarzındaki değişim de Gaudi'nin tarzının yorumlanmasının getirdiği doğal bir sonuç olarak dikkatli gözler tarafından seçilebiliyor.



           Kilise'nin mimarlığını 1883 yılında devralan Antonio Gaudi, 1926 yılında bir tramvayın altında kalıp yaşamını yitirmeden önce bazilikadaki büyük kulelerden bir tanesinin bitimini görebilmiştir.Kulelerin ve tepesindeki süslemelerin cennet ile dünya arasındaki bir bağlantı gibi göründüğünü söyleyen Gaudi, bazilikanın iç yapısını ayakta tutan kolonları dallanıp budaklanan ağaçlar şeklinde tasarlamıştır.
      Birinci sınıftaki rhino dersinde kendimize göre yorumlayıp yaptığımız Gaudi kolonlarının gerçek hallerini görmek bir mimarlık öğrencisi olarak keyifli bir deneyimdi.



La Rambla 

    Barselona'nın en hareketli caddelerinden La Rambla içinde bir çok sürprizi barındıran dev bir kutu gibi ya da inceledikçe daha fazlasına ulaşabileceğin sonu olmayan bir dükkan. Güneyinde sahil ve Kristof Kolomb heykeli, kuzeyinde ise Katalunya meydanı olan 2.5 km uzunluğundaki bu geniş cadde kenarlarından küçük dallara ayrılarak büyüyen bir ağacı da anımsatıyor. İspanyol kültürünün en büyük parçalarından biri olan gece hayatının kalbi burada atıyor. Her yerde tapas barları ve restaurantlar var fakat bunlar ara sokaklarda ve köşelerin arkalarında öylesine iyi gizleniyor ki kentin kaousunu oluşturan minik parçaları değil, sadece etkilerini görebiliyoruz.
           
     La Rambla'nın ortasında sürrealizm akımının ünlü isimlerinden Joan Mirò'nun tipik bir eserinden bir görsel var. Geçtiğimiz yılda Sabancı Müzesi'ndeki Mirò sergisinde benzerlerini gördüğüm bu eser bana nedense tam da yerinde olduğunu hissettirdi. Mirò'nun eserlerinin şehrin kalanındaki sanat yoğunluğu ile bir bütün oluşturduğu bir gerçek.




          La Rambla'daki en güzel mimari yapılardan biri de Casa dels Paraigües. Burası yapıldığı yıllarda bir şemsiye dükkanı olarak kullanılsa da şu anda doğunun oryantalizmini taşıyan kültürel açıdan son değerli bir banka binası olarak kullanımda.


Plaza Reial

    19. yy'dan kalan kolonlarla dolu bu avlu kendisinden küçük benzerleri ile aynı amaca hizmet ediyor, insanların toplanma alanı. Bu avlularda normal zamanlarda yiyip içilirken, noel zamanı büyük konserlere ve noel pazarlarına ev sahipliği yapıyor.
    Buradaki lambalardan bazıları Gaudi tarafından tasarlanmış eşsiz eserler.

  

2. Gün 06.07.15

      Gezimin birinci gününü şehir merkezi ve etrafındaki sokaklara ayırırken ikinci gününü deniz kıyısında geçirdim. La Rambla'nın bitip sahil kısmının başladığını haber veren ilk uyarı Columbus Anıtı oldu. 7.2 metrelik bronz anıtta yeni dünyanın keşfedilişini parmağıyla yaptığı işaretle gösteren Kristof Kolomb bulunuyor.
  
   Sant Miquel Plajının sonunda, Barselona yat limanının ucundaki kısımda bulunan W Hotel Barselona plajının  neredeyse her görselinde bulunan, her an denize açılmaya hazır bir yelkenliyi andıran şehrin en lüks otellerinden biri. 


Port Vell 


  Anakarayı Port Vell'e bağlayan köprü yatların limandan çıkışları için açılıp kapanabilir şekilde tasarlanmış. Şehrin en çok kullanılan yapılarından biri olan bu köprüde işlevin yanı sıra görsellik de ön planda, bulunduğu yerin bir parçası olduğunu dalgayı andıran şekliyle anımsatıyor.

    

             Barselona sahilini gezimin başlangıç noktası olan Montjuïc Park'a bağlayan teleferik yerden 170 metre yükseklikte ve tüm şehrin görülebildiği bir panoramik gezi niteliğinde olmasına rağmen günlük transferde sıklıkla kullanılıyor.

          
      Barselona'nın geri kalan her yerinde olduğu gibi tarih ve çağdaş sanat iç içe. Meydandaki modern anıtın hemen yanında denizcilik müzesi ile birlikte yüzyıllardır büyük bir liman kenti olan Barselona'nın kültürel mirası saklanıyor. 

  

La Barceloneta

       Avrupa'nın ilk şehir planlaması örneği olan bu üçgensel bölge post-olimpik Barselona'nın en popüler sembollerinden biri olan Frank Gehry'nin Peix D'or'una ev sahipliği yapar. Birbirine sarılmış altın kaplamalı paslanmaz çelik şeritlerle oluşturulmuş balık heykeli 1992 yılındaki olimpiyatlar sırasında dönüşen kentin bir sembolu olarak şehrin iki yeni otelinin yanına yapılmıştır.


       Şehrin en popüler plajı Barceloneta Beach çok yakınındaki diğer plajlardan daha farklı bir  kum yapısına sahip olması ve gece hayatına yakınlığı sayesine en çok kalabalığı barındıran yerlerden biri.
       Arka planda yine tüm sahil şeridinden gözüken W Hotel yer alıyor.

Plaza de Europa

       Barselona'nın '92 olimpiyatlarından sonra hızla değişen ama çok görülmeyen yüzü, şu anda şehrin en çok gökdelenine sahip Fira de Barcelona bölgesi. 
       Avrupa'daki en önemli ticaret merkezlerinden biri olan Fira bölgesi aynı zamanda bienallere, gösterilere ve fuarlara ev sahipliği yapıyor. Bu bölge şehrin otantikliğinin son bulup modernliğin ve teknolojinin konuştuğu yer. 


     Kaldığım otel olan Hotel Porta Fira bahsettiğim modernliği kanıtlar nitelikte. Mimarlar burada kentin kapsamına uyum sağlama zorunluluğu yükü olmadan daha özgün eserler yaratabiliyorlar. Bence bu durum sanatın ve mimarinin özgünleşip şaşırtıcı sınırlara gidebilmesi için büyük bir şans.   
     20+ kata sahip 8 adet yapıya sahip bölgede Pritzker mimarlık ödülüne sahip Toyo Ito'nun da eserleri var.

     Şehir merkezinde Gaudi'nin tasarladığı karmaşık ve biricik sanat eserleri olan sokak lambaları bir yana, buradaki lambalar her ne kadar tek bir tane olmasalar da özgün denilebilecek bir şekilde farklı tasarlanmışlar.
     


          Sokaklarda tekrar eden bir doku oluşturan ikonik eğrisel sokak lambaları, meydanlardaki aynı şekle sahip birimler büyük resme bakıldığında aslında bir bütün olarak algılanıyor. Kentin modern bölümünü oluşturan binaların büyük bölümünün cam ağırlıklı olması da dil birliği yaratan bir doku oluşturuyor.
      

   Bence şehir bu bölgede kendiliğinden dokular oluşturan ve dış etkenleri saf dışı bırakan bir bütün haline geliyor. Fira'daki
mimari özgürlük tasarımcıların içinde şenlik havası yaratacak kadar
keyifli dokulara ve görüntülere ev sahipliği yapıyor. 




3.Gün 07.07.15

Plaza de Espana

      İlk günkü tarihi geziden sonra yeni şehirde zaman geçirmek farklı bakış açıları geliştirmemi sağladı. İki ayrı kent deneyiminden sonra bu şehirdeki son günümü yönümü spesifik olarak Gaudi'ye çevirmeye karar verdim. Fakat ondan önce şehirde tekrar görülmeden gidilmemesi gereken şeylere de biraz zaman ayırdım.    

    Şehrin en büyük meydanlarından biri olan Plaza de Espana 1929'daki Uluslararası Fuar için yapılmış. Katalan ulusal sanat müzesi gibi bir çok sergi alanını içinde barındıran bu bölge çok büyük etkinliklere ev sahipliği yapıyor. Bu sergi bölgesi Venedik kuleleri ile başlıyor. 1929 Uluslararası Sergisi için tasarlanan bu bölge şimdi de benzer bir amaca hizmet ederek tarihi görevini yerine getiriyor.



      İspanya'nın en bilindik etkinliklerinden biri olan boğa güreşi Katalanlarca pek sevilmemiş olsa gerek ki İspanya'nın diğer yerlerindeki arenaların aksine Barselona'daki artık bu amaçla kullanılmıyor. Arenas de Barcelona 1889-1900 yılları arasında inşa edilmiş 16.000 kişi kapasiteli bir boğa güreşi arenası. Yıllar boyunca kapalı kalan bu yapı 2011 yılında bir alışveriş merkezi olarak kullanıma geri dönmüş. Dış yüzeyinin aynı kalması dışında her şeyi yenilenen arenanın ön tarafına bir kule inşa edilmiş ve bu kulenin tüm meydanı gören panoramik bir manzarası var.
   

      Modern bir tarza sahip sanat müzesinin camlarında Arenas de Barcelona'nın yansıması, eskinin hayaletlerinin yenide canlanması gibi.


Park Güell

    Park Güell, şehrin kuzeyindeki tepesinden aşağıyı izleyen , Gaudi'nin naturalizm ve modernizmi birleştiren park kompleksi. 1900-1914 arasında inşa edilip 1926'da halka açılan bu park sistemi, aslında parka adını veren Eusebi Güell ve Gaudi'nin hayalindeki ideal yaşam alanı. Birbirinden farklı karakterlere sahip evlerde yaşayan insanlar başlıbaşına bir sanat eseri olan 'kent' meydanında alışveriş yapıp sosyalleşerek komün bir hayat sürüyor. Fakat bu park gerçekleşemeyen bir yaşam alanı hayalinin bir parçası olarak günümüze sanatsal değeri olan bir yer olarak kalıyor.




            
      Parkta La Sagrada Familia Kilisesi'nde de görülen organik şekillerden bolca var. Genel olarak doğanın içinde bir bütün olarak bulunduğu ortama uyum sağlayan şekillerden oluşan yapı, doğal görünüşünün aksine son derece parlak renklere sahip. Güçlü bir sembolizm içerdiği düşünülen figürler her yerde. Kont Güell'in ve Gaudi'nin derin dini inançlarının bu sembolizmi mitolojik ve dini karakterlere yoğunlaştırdığı düşünülüyor.






     Madrid 

     Madrid, Barselona'dan sonra gidildiğinde başkent olduğunu hissettiren bir yer. Avrupa Birliği'nde Londra ve Berlin'den sonra üçüncü büyük şehir. Hükümet binaları ve ticaret merkezlerinin şehre verdiği ağırlık hissi dışında İspanya kenti olmanın verdiği canlılık burada da görülüyor. Barselona'ya kıyasla bohem kültürün daha gelişmiş olduğu Madrid, gece hayatının renkliliğinin yanı sıra opera, klasik müzik, bale ve müzikaller açısından çok seçenekli bir yer. Büyük ve köklü üniversitelerin burada bulunması kültürel ve sosyal açıdan nitelikli bireyler yetişmesini sağlıyor.

4. Gün 08.07.15 

    Madrid'in başkent olmasının bir doğal sonucu olarak şehirde hükümet binaları ve İspanya krallığına ait özel bölgeler var. 
İspanya yüzyıllar boyunca monarşi ile yönetildiğinden şehirde hükümdara ve ailesine ait olmuş birçok yapı var. Şu anda ülke anayasal monarşi ile yönetiliyor. Congreso de los Diputados şu anki meclis binası ve meclis kurulduğundan beri burada toplanıyor.

    Buen Retiro Park

      1400'lerden halka açık hale geldiği 1850'lere kadar hanedan soyuna ait olan bu park kentin en önemli parçalarından biri. 1.4 km2'lik alana sahip park içine minik bir kent sığdırılabilecek büyüklükte. İçerisinde sayısız heykele sahip bir açık hava müzesi gibi olmasının yanı sıra, şiddetli orta İspanya sıcağından kaçıp rahatlamak için kusursuz bir yer. 40 dereceden aşağıya inmeyen sıcaklıkta gezime devam etmek zorunda kaldığım için ne kadar mutsuz olsam da muhteşem Prado Müzesi'ne gitme motivasyonu buradan ayrılmama yardımcı oldu.

Kaynak :https://en.wikipedia.org/wiki/Buen_Retiro_Park

       
         Buen Retiro'nun şehrin farklı yerlerine açılan birçok kapısı var. Böylece kentin karmaşasından uzaklaşırken rotamdan sapmayıp Prado Müzesinin olduğu tarafa giderken parkın sunduğu gölge ve serinliği değerlendirdim.  
        

Museo del Prado 

      Prado Müzesi, 12 yy'dan 19 yy'a uzanan geniş bir perdede üretilmiş eserlere ev sahipliği yapan en zengin içerikli müzelerden biridir. Tartışmasız bir şekilde İspanyol sanatının en değerli eserlerinin toplandığı yer olan Prado'da 21.000'e yakın eser barınmakta. Dürer, Raphael, Fra Angelico, Caravaggio, Titian, El Greco, Goya, Rubens, Velazquez ve çok daha fazla ünlü sanatçının eserleri aslında günlerce incelenmeyi hakediyor olsa da benim kısıtlı bir zamanım vardı. 
      Birinci sınıftaki sanat tarihi dersinde gördüğümüz eserleri bir arada inceleme fırsatını uzun zamandır beklediğim için günümün geri kalan kısmını Prado'ya ayırdım.



 5. Gün 09.07.15

Plaza de Cibeles

    Mermer heykelleri ve fıskiyeleriye şehrin sembolü haline gelmiş neo-klasik kompleks , Plaza de Cibeles benim için zıtlıkların ön plana çıktığı bir tiyatro sahnesi.
    1700'lerin sonunda Ventura Rodriguez tarafından tasarlanan Kibele anıtına arkaplanda ritmik bir sıradanlığı ile bir banka binası eşlik ediyor. Bu tezatlık tarihi açıdan güçlü ve kentin dokusuna sahip çıkan ülkelerde görülebilen bir durum. Bir mimarlık öğrencisi olarak ülkemizde tarihi eserlerin gördüğü muameleye her zaman üzüldüğüm için sadece gelişmiş ülkelerde görebildiğim bu tezatlığın uyumu her zaman ilgimi çekiyor.
    Barselona'da peşinden koştuğum doku çeşitliliği burada yerini zıtlıkların birlikteliğine bırakıyor.
    

Korint sütun başlıklarıyla çevrili merkez bankasının camlarla kaplı dış yüzeyi de zıtlıkların ahenginin bir örneği. 


Plaza de Toros de Las Ventas   

     Katalanların aksine Madrid'de boğa güreşi kültürü devam etmekte. Eski ivmesinde bir kalabalık olmasa da tüm boğa güreşlerinin biletleri etkinlik günü gelmeden tükeniyor. İspanyol kültüründe kudretli insanlar olarak kabul edilen matadorlar Madrid'in en büyük boğa güreşi arenasında bronz heykellerle anılıyorlar. 25.000 kişi kapasitesine sahip Las Ventas Arena günümüzde boğa güreşlerinin yanı sıra tenis kortu ve tiyatro sahnesi olarak da kullanılıyor.




      Arena'daki oturma düzeni mimariyle son derece iç içe. Eskiden boğa güreşlerine gelen soylular ilk sıralardan değil de görüşü en geniş açıdan alan ayrıca sesin odak yaptığı noktalarda yer alırlarmış. Günümüzde arenada 'royal box' adı verilen alan eskinin geleneğinin günümüze yansıması.
     Boğa güreşi arenaları genellikle Endülüs döneminden kalma bir oryantalist etkiyle aynı tarzda inşa edilmiş. Açıklıklar ve üstlerindeki bezemeler Arap esintileri içeriyor.

Puerta del Sol

     Güneşin kapısı , Puerta del Sol İspanyol yollarının 0 noktası olarak kabul edilen bir merkez noktası. 15.yy'da kenti çevreleyen duvarların giriş kapısının bölgenin tarihi için değeri büyük. Şehrin bir zamanlar sınırlarını oluşturan bu boşluk içeriye doğru dallanan küçük sokaklarla birlikte yaşayan bir sistemin parçası gibi. Fakat bu sistem eski parçaların gidip yerine yenilerinin geldiği bir sistem olmaktan çok uzak. Meydanın en eski binalarının yanında son yılların popüler uygulaması olan üçgenleme sistemiyle yapılmış camekan yapılar yer alıyor.


    Şehrin kalbinin attığı bu meydanı boş bulmak imkansız. Yılbaşı kutlamaları, konserler, eylemler her şey burada gerçekleşiyor. İspanyol halkı Akdeniz ırkı olmanın verdiği bir sıcakkanlılıkla beni de yürüyüşlerinin arasına alıyorlar ve kapitalist düzenin bitmesini isteyerek özgürce bağırıyorlar ' Viva Espana! '


  Madrid'de gün batarken İspanya gezimden ne kadar çok şey kazandığımı düşünüyorum.